Dile kolay! 2800 yıldır direniyor. Kanalla ilgili BajarHaber’deki bu ilk yazıda, binyıllardır direnen bir kanalın aslında ne olduğunun kısa bir özetini bulacaksınız. Sadece bir kanal olmanın ötesinde kocaman bir organizmadan bahsettiğimizi göreceksiniz. İnsan eli ve iradesiyle yapılan bir kanalın yine insan eli ama bu defa ‘insan iradesizliği’ ile nasıl yıkıldığına şahit olacaksınız. Ayrıca yazının sonunda hala bir şansımız olup olmadığına dair bir değerlendirmeyi de okuyabileceksiniz. Bu vesileyle Bajar Haber’i tebrik ediyor yayın hayatında başarılar diliyorum.
Öncelikle bir hususu net olarak belirtmekle işe başlayalım: Ne kadar mütevazi bir yazı yazmaya çalışırsak çalışalım, bu kanalın tarih, bellek ve eser konsorsiyumunda bıraktığı izler tahayyüllerin ötesine geçiyor. ‘Çok bilinen’ ama aslında çok az bilinen nadide bir eserle karşı karşıyayız… Zaten en başından itibaren -isim olarak- bir çeşitlilik haznesine giriyoruz: Minua, Şamran, Şamram, Semiramis, Şahmeran… Tamamı kanalın adı olarak tarihin imbiğinden geçip günümüze kadar kullanılagelen isimleridir. Biri dışında: Minua. Günümüzde bu isim neredeyse hiç duyulmaz ama kanalın asıl ismi, görkemli istinat duvarlarına kazındığı gibi ‘Minua Kanalı’dır.
Kral Minua, babası ile birlikte yürüttüğü ortak yönetimi henüz tamamlamıştı. Tarih, MÖ 810-785 aralığınıgösteriyordu. Babasının ölümünün ardından Minua, kafasında büyük projelerle Urartu tahtını tek başına yönetmeye başlayacaktı. İşte bu büyük projelerden biri Minua Kanalı’nın inşasıydı. Binlerce çalışan, kralın hayallerindeki peyzajı yeryüzüne işlemeye hazırdı.
Müthiş bir irade kendinden önceki yaşam tarzını değiştiriyor ve bu değişimin en büyük sembollerinden biri vücut buluyordu. Bir yandan kanalın inşası sadece Urartu coğrafyasında değil; aynı zamanda komşu coğrafyalarda da ses getiriyor; öte yandan Kral Minua, kanalın önemli kısımlarına, geleceği görürcesine, uyarı yazıtları kazdırıyordu:
“Tanrı Haldi’nin kudretiyle, İšpuinioğlu Minua bu kanalı açtı. Adı ‘Minua Kanalı’dır. Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle, Minua, güçlü kral, büyük kral, Biainili Ülkesi’nin kralı ve Tušpa Şehri’nin kahramanıdır. Minua der ki: Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim bir başkasına bunları yaptırırsa veya her kim değişik bir şey (yani) “Ben bu kanalı açtım” derse, Tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Šivini (ve bütün) tanrılar, onu güneş ışığından yoksun etsinler…”
Kral Minua sadece bir değişim iradesinin sorumluluğunu almakla yetinmiyor, aynı zamanda geleceği görerek olabildiğince ciddi uyarılarda bulunuyordu. Haksız mıymış…!
Peki neydi Minua Kanalı’nı ‘özel’ kılan? Hangi özellikleri Van ve çevresinde çığır açmıştı? Dilerseniz kısa kısa bu konuyu da not edelim: Belki de bu konuda ilk söylenebilecek cümle kanalın yaklaşık 55 km’ye varan uzunluğudur. Van ve çevresinde -bilinen kadarıyla- 1950lerde inşa edilmeye başlanan DSİ kanalına kadar böylesine uzunlukta başka bir kanal yok! Bu uzunluğun 7.6’sı kaynak ve rezervuar alanı, geriye kalan kısmı ise Urartu müdahalelerinin olduğu ana kısımdır. İnşa süreçleri kanalın krallık açısından önemini ortaya koyar cinstendi. Tepelerden akan toprağın önünde yitip gitmemesi için yapılan istinat duvarları, ikinci önemli özellikti ve duvarlar yamaçların içerisinde kireçtaşı bloklardan oluşan birer tablo gibiydi. Yazıtlar ise büyük bir öngörünün bu görkemli tablo içerisindeki ayak izleri…
Alabildiğine uzun bir hat, görkemli istinat duvarları ve yazıtların yanında kanalı özel kılan bir diğer uygulama, dereler ve vadilerle karşılaşıldığında kanalın içerisinden akan suyun bu engeller üzerinden geçirilmesiydi. Büyük blok taşların birbirine kenetlenmesinden ve kısmen ahşap-kil kullanılmasından oluşan bu sistemle su, her zaman yaptığı gibi engeli aşarak yoluna devam ediyordu.
Son olarak ve benim de en önemli özelliklerden biri olarak değerlendirdiğim, ‘organizma’ hususuna gelirsek… Bir yandan yaşam kaynaklarına sahip olan, öte yandan yaşam imkanı sağlayan bir mekanizmadan bahsediyoruz. Adeta bir canlının çevresiyle kurduğu ilişkiye benzeyen bir yaşam alış-verişi… Minua Kanalı’nın su kaynağı sadece Gürpınar Ovası’ndaki kaynak değildi. Urartulu mühendisler tek bir kaynağa gebe kalmanın ne denli büyük bir risk olabileceğini tahmin edebiliyorlardı. İşte bu yüzden kanalın alternatif yaşam kaynakları niteliğindeki ‘su hasadı’ merkezlerini organize ettiler. Evet, yanlış duymadınız… 2800 yıl önce su hasadı! Bu merkezler küçük vadilerden akan sular olabileceği gibi, kılcal kaynaklardan çıkan sular da olabilmekteydi. Minua Kanalı’nın isimsiz kahramanları, her iki su kaynağının etrafına yaptıkları müdahalelerle suları yumuşak bir şekilde kanala aktarabilmeyi başardılar. Böylece yaşam kaynaklarının organizasyonu tamamlanıyordu. Sıra hayat verdiklerindeydi! Kanal, üst seviyelerden aldığı suyu aşağı seviyelerdeki organizasyonlara aktarıyordu. Bu organizasyonlar da tıpkı diğerleri gibi, kanalın inşa süreçleri ile birlikte planlanmıştı. Büyük bir konsept söz konusuydu. Kanalın aşağı seviyelerini oluşturan bu konseptinbileşenleri, meşhur Tariria Bağı’nı da içeren bağ-bahçeler, seyir terasları, Urartu Dönemi mesire bahçeleri gibi doğanın yeni yaşamla uyumlu hale geldiği alanlardı.
Özetleyecek olursak: Kanalın uzunluğu, istinat duvarları, yazıtlar, su köprüleri ve bir organizma olarak yarattığı yaşam vadisi Minua Kanalı’nın en önemli özellikleri olarak ön plana çıkıyor.
Gelin görün ki; uzun yıllara direnen, 2800 yıldır kullanılan, muazzam bir irade ve emekle yaratılan, Van ve çevresi açısından eşsiz olarak addedilen böylesine bir eser, bu kadar çok ‘tarih hassasiyeti’nin olduğu bir yerde, el vere vere, göz göre göre heba olup gidiyor. Farkında mısınız? Mimari olarak yaklaşık 48 km’lik Minua (Şamram) Kanalı’nın neredeyse 25 km’si ARTIK YOK! Var olan kısımlarının ise büyük bir bölümü onarımdan geçmiş halde. Orijinal kanal dokusu kaybolmak üzere… O halde; şimdiye kadar tek başına ‘direnen’ kanal kazanacak mı? Bu soruya çok net olarak şu cevabı verebilirim: Böylesine yığılarak, plansız bir şekilde yapılaşmanın karşısında kanalın hiçbir şansı yok. Bununla birlikte, bu yok olma sürecini bugünden çalışmaya başlarsak geriye döndürme şansı da yok değil. Öncelikle planlarımızı gözden geçirelim. Kanalla doğrudan ilişkili ve inisiyatif sahibi kurumların bu kanala bir ‘atık su kanalı’ muamelesi yapmaktan vazgeçmelerini sağlayalım. Böylece halihazırda zarar veren bazı uygulamalardan bir an önce vazgeçilsin.
Bu perspektifle, ilk olarak şunu önerebilirim: Tarihi kanal ile ilgili bir platform kurulabilir. Bu platform tarihi kanalla ilintili,şehir plancıları, arkeologlar, su mühendisleri, sanat tarihçileri, çevre mühendisleri, peyzaj mimarları vb. gibi farklı uzmanlık alanlarından birçok kişinin katılabileceği disiplinler arası bir konsensüs olabilir. Söz konusu platforma ilgili resmi kurumlardan, yerel yönetimlerden, sivil toplum kuruluşlarından uzman ya da temsilcilerin katılması da oldukça önemlidir. Ancak tüm bunlardan daha önemlisi; böylesine bir platformun söyleyecekleri de gerek proje safhalarında gerek uygulama aşamalarında ve gerekse de kurumlar nezdinde bağlayıcı olmalıdır. Bu bağlayıcılık bir yandan tarihi kanal için aynı dili konuşmayı beraberinde getirirken; aynı zamanda bazı çelişkilerin de önüne geçilmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Böylesine ortak hareketi gerekli kılan bir düzenleme olmazsa, örneğin, kimiyerel yönetimlerde olduğu gibi, bir yandan kanalı UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirası Geçici Listesi’ne almak için uğraşıp, öte yandan aynı kurumun farklı bir biriminin kanal üzerinden geçen metrelerce uzunluğunda asfalt yol planlamasını şaşkınlıkla izleyebiliriz. Yine kanalın projeleri için önemli öneriler yapan bir kurumun, kanal üzerine beton dökmesine hayret edebiliriz. Bu örnekleri uzatmanın sorunu çözeceğini düşünmüyorum. Bunlara sadece ortak bir mekanizmanın olmaması durumunda neler yaşanabileceğini örneklemek adına kısaca değinmek istedim. Şamram Kanalı için iyi düşünelim, iyi olsun…
Unutmayalım, köyün yanındaki çeşmeden evine su taşımak zorunda kalan bir kadın için, mutfağa çekilen musluk neyi ifade ediyorsa, Minua (Şamram) Kanalı, Van ve çevresinde yaşayanlar açısından aynısını ifade eder!
Bajar Haber