Artık inkar edilemeyecek bir gerçekle yüz yüzeyiz: İklim krizi sadece geleceği değil, bugünü de etkiliyor. Eskiden mevsim geçişlerinde hissettiğimiz değişiklikler artık her gün karşımıza çıkıyor. Kuruyan göller, azalan yağışlar, kavurucu sıcaklıklar… Tüm bu belirtiler doğayla olan ilişkimizi yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini haykırıyor. Bu noktada, ağaçlandırma yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve ahlaki bir sorumluluk hâline geliyor. Çünkü bir fidan, yalnızca toprağa değil, aynı zamanda geleceğe ve umuda dikiliyor.
Avrupa ülkeleri bu konuda önemli adımlar atıyor. Almanya, Hollanda gibi ülkeler ormanları sadece ağaç grupları olarak değil, yaşayan birer ekosistem olarak ele alıyor. Ağaç dikmenin ötesine geçen bu anlayışta, yerli türlerin doğaya kazandırılması, toprak yapısına uygun bitki seçimi, halkın sürece katılımı ve uzun vadeli bakım stratejileri öne çıkıyor. Her şey planlı, her şey bilimsel.
Peki, biz bu deneyimlerden nasıl ilham alabiliriz? Özellikle Van gibi hem doğal hem de kültürel zenginliğiyle öne çıkan bir şehirde bu sorunun cevabı çok kıymetli. Van, bölgenin florası en zengin illerinden biri. Ancak yıllar içinde yaşanan kuraklık, kontrolsüz otlatma ve bilinçsiz kesimlerle bu zenginlik ciddi ölçüde zarar gördü.
Tam da bu nedenle, Van’da başlayacak her ağaçlandırma çalışması, sadece doğayı değil, bölgenin sosyal dokusunu da iyileştirecek potansiyele sahip. Üstelik bu adımlar rastgele değil, bilimsel veriler ışığında atılmalı. Van’ın iklim koşullarına dayanıklı, toprak yapısına uygun türler —sarıçam, karaçam, ardıç, meşe ve badem gibi— bölgenin yeniden nefes almasını sağlayabilir. Bu türler sadece toprak erozyonunu önlemekle kalmaz, aynı zamanda biyoçeşitliliği de canlandırır.
Ancak fidan dikmekle iş bitmiyor. Asıl mesele, bu yeşil alanların sürdürülebilirliğini sağlamak. Bunun için güçlü bir koruma altyapısı kurulmalı. Yerel halk, özellikle çocuklar bu sürecin aktif bir parçası hâline getirilmeli. Okullarda doğa sevgisi sadece bir tema haftası olarak değil, hayatın bir parçası olarak öğretilmeli. Yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ise bu alanların bakımında ve korunmasında öncü rol üstlenmeli.
Avrupa’dan öğreneceğimiz çok şey var, elbette. Ama yeşil bir gelecek için en sağlam adım, kendi toprağımızda başlıyor. Van’ın rüzgarı, güneşi, toprağı… Bize sesleniyor: Doğayla barışmanın vakti geldi.