Van’da kayyum yönetimini en iyi temsil eden yapılardan biri, çok katlı otopark olarak inşa edilip bugün harabeye dönüşmüş olan binadır. Bu bina, kayyum zihniyetinin kente verdiği zararın sembolü olarak gelecekte bir kent suçları müzesine dönüştürülmeli; anti-demokratik uygulamaların sergilendiği bir mekân haline getirilmelidir.
Türkiye’nin batı metropollerinde görmeye alıştığımız trafik sorunu, son 5 yıldır Van’ın en yakıcı gündemlerinden biri haline gelmiştir. Çevre yolunun yıllardır tamamlanamaması, çok katlı otoparkın yağmalanması, ücretli parkomat uygulamaları, üniversite ve hastanelere erişimin zorluğu, raylı sistemin olmaması, deniz ulaşımının engellenmesi, yetersiz toplu taşıma ağı, eksik veya hiç olmayan otobüs durakları, aydınlatma ve uyarı sistemlerinin yetersizliği, alt-üst geçitlerin eksikliği, bisiklet yollarının olmayışı… Tüm bu sorunların merkezinde, Van halkının iradesine rağmen uygulanan kayyum rejimi yer almaktadır.
AKP’nin 23 yıllık iktidarı boyunca yerelde de kayyum yoluyla belediye kaynaklarına el koyarak halkın vergelerini ve bütçesini gasp etmesi, kamu denetimini ortadan kaldıran bir sistemin kurumsallaşmasına neden olmuştur. Van’daki ulaşım sorunlarının temelinde de neredeyse 10 yılı bulan bu kayyum politikası yatmaktadır. Oysa Büyükşehir Yasası’nın 7., 9. ve 26. maddeleri, Van’daki ulaşım koordinasyonunda büyükşehir belediyesine önemli yetkiler vermektedir. Buna rağmen kayyum yönetimi, bu sorumluluklarını yerine getirmemekte, oluşan enkazı görmezden gelmektedir. Siyasi çıkarlarla şekillenen bu sistem, kent halkını hem yaz sıcağında hem de kışın soğuğunda trafik ve ulaşım çilesiyle cezalandırmaktadır.
2016-2025 arasında kayyum yönetimleri döneminde Van’da çukursuz yol neredeyse kalmamıştır. Elbette yollar zamanla yıpranabilir; ancak bu kadar uzun bir süre içinde dahi kapsamlı bir iyileştirme yapılmamış, aksine var olan sorunlar derinleşmiştir.
Minibüs ve otobüs hatları plansız, denetimsiz ve yetersizdir. Yurttaşlar işe, okula ve sağlık kuruluşlarına zamanında ulaşmakta güçlük çekmektedir. Kaldırımlar, duraklar, yönlendirme ve işaret sistemleri çoğu bölgede ya hiç yoktur ya da eksiktir. Bu durum, navigasyon sistemlerinin bile sağlıklı çalışmamasına neden olmaktadır. Ortaya çıkan sorun sadece zaman kaybı değildir; aynı zamanda yakıt israfı, karbon salınımı ve kronik stres gibi ciddi toplumsal maliyetler yaratmaktadır.
Dünya ve Türkiye örneklerine baktığımızda, Van gibi nüfusu ve talebi belli bir düzeyin üzerinde olan kentlerde raylı sistemin artık bir lüks değil zorunluluk olduğu görülmektedir. Ancak kayyum yönetimi sadece bu ihtiyacı karşılamamakla kalmamış, halkın seçtiği yönetimlerin bu yönde bir planlama yapmasının da önünü kesmiştir.
Karayolu trafiğini daha da zorlaştıran bir başka unsur ise pahalı, sınırlı ve konforsuz havayolu ulaşımıdır. Başkale, Erciş, Gevaş gibi ilçelerin girişlerindeki kontrol noktalarında, birçok sınır ülkesinde dahi rastlanmayan bir güvenlikçi yaklaşım sürdürülmektedir. Hukuki dayanağı belirsiz olan bu kontrollerde, yüzlerce araç ve binlerce yurttaş uzun süre bekletilmektedir. Seyahat özgürlüğünü kısıtlayan bu uygulamalara rağmen, ciddi suçların önlenememesi ise dikkat çekicidir.
Sonuç olarak, Van’da kayyum yönetiminin neden olduğu yolsuzluklar ve kötü planlama, trafik çilesiyle birleşerek kenti yaşanmaz hale getirmiştir. Bu sadece günlük yaşamı zorlaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda ekonomik kayıplara, psikolojik yıpranmaya ve toplumsal umutsuzluğa yol açıyor. Vanlılar, Newroz mitingine giderken de sahile ulaşmaya çalışırken de ulaşım çilesiyle karşı karşıya kalıyor. Özel aracı olmayanların seyahat özgürlüğü kısıtlanmış, aracı olanlar ise plansızlıktan nasibini almıştır.
2010’dan bu yana iktidar, Van’a bir çevre yolu yapmaya çalışıyor! Defalarca müjdelenip “açılışı” yapılan bu yolun kendisini gören neredeyse yok! “Çevre yolu yolsuzluğu” olarak tanımlanabilecek bu yılan hikayesinin ne zaman sona ereceğini, iktidarın yerel temsilcisi olan kayyum dahi bilmiyor. Çünkü onun asli görevi Van halkına hizmet etmek değil, AKP’nin yerel faaliyetlerini belediye bütçesi üzerinden finanse etmektir.
Bu rejim, ulaşım altyapısını ihmal ederek Van halkını adeta cezalandırmakta, kent hakkını gasp etmektedir. Van’ın ulaşım sorunları bir planlama eksikliği değil; siyasi bir tercih, bilinçli bir ihmaldir. Raylı sistem hayal olarak kalmakta, hava ulaşımı erişilemez durumda, toplu taşıma ise hem yetersiz hem de başıboş bırakılmaktadır. Bu “yol-suzluk” sorunu yalnızca teknik bir eksiklik değil; halkın temel haklarının gasp edilmesinin ve siyaset yoluyla cezalandırılmasının bir sonucudur.
Van’daki trafik sorunu tesadüfi ya da geçici değil, sistematik ve kasıtlı bir politikanın ürünüdür. Kayyumların derdi halkın sorunlarını çözmek değil, onları görmezden gelip kendi atanmış kadroları eliyle halkın seçtiği isimlerden ve emekçilerinden intikam almaktır. İthal kadroların halkın emeğini hoyratça harcamasına artık kimsenin tahammülü kalmamıştır.
Yazıklar olsun!